Sayfalar

Picasso - SUITE VOLLARD






Sergi hakkında bilgi:
Picasso’nun SUITE VOLLARD sergisi, FUNDACION MAPFRE isimli bir organizasyonunun koleksiyonuna ait olan tablolardan oluşuyor.
CERVANTES INSTITUTE ayrıca SUNA ve İNAN KIRAÇ VAKFI yardımlarıyla da İstanbul’da ziyaretçiye açılan bir sergi.
Sergi, adını AMBROISE VOLLARD isimli bir sanat simsarından (bugünkü adıyla bir prodüktörden) almış. Bu kişi Picasso gibi nice ressamın dünya çapında ün kazanmasına en büyük katkıyı sağlayan kişi.

Gezdim, gördüm:




İçerik olarak, Picasso’nun bu sergisi biraz hayvani…
Tablolarında sıkça hayvan figürleri kullandığı bilindiktir, ancak burada belirtmek istediğim nokta farklı.
Tablolarda, sürekli bir hayvani içgüdü sihri kullanılmış gibi.
Tecavüz, insan ve hayvan arasında sevişme kareleri almış başını, gitmiş…
Mitolojik ve mistik kahraman Minator’dan ziyade, at ve boğa figürleri erkeğin doyumsuzluğunu; insan dişileri ise masumane ve her arzunun yükünü kaldıracak kadar anaç bir duruş sergilemiş.
Picasso’nun bir sergisinde “Bu ne biçim balık” diye soran sanatsevere verdiği “ O balık değil, resim” cevabını da anımsayarak, kullanılan hayvan figürlerinin, sadece bir olayı ya da olguyu temsil ettiği görüşündeyim.
Tanık olduğu bir sevişme sahnesi üzerine, Picasso gibi bir ressamın söyleyecek yüzlerce sözü varmış gibi…
O anı görecek her kişinin bakış açısıyla değerlendirilmiş bir an belki sadece… Ancak anı bu derece yaşatan başka bir eleştiriye, hayatım boyunca hiç denk gelmediğimi söylemeliyim.
Bir an için, gidip o hayvanın(?) elinden masum kadını kurtarmak geçti gibi içimden.
İlgi çekici bir şeyler bulmak veya en azından bu sergiyi de kaçırmamak adına diğer arkadaşlar da sergiyi geziyorlardı, ama benden hızlıydılar.
Alt kata indiklerini belirttiler ve indiler. Ben gezinmeye devam ettim.
Bir sürü anlam çıkabilecek sergiden, kendimce çıkardığım anlamları, sonradan düşündüm aslında, çünkü zamansız gittik biraz… Sergi kapanmak üzereydi ve benim de gezmem gereken üç kat daha vardı. Ama görevliler bizim çıkmamızı bekledikleri için üstünkörü bir ziyaret olmadı bizimki.
Yine de eserlerdeki gariplik, her birine dakikalarca bakmama neden oluyordu. Minator figürlerinin bazıları, aynı zamanda kadınsı bir duruş da sergiliyordu örneğin.
Kadınını, diğer insanlara karşı koruyan bir tipleme olmuştu bu seferki Minator ve yelpaze genişliyordu durmadan.
Sanatçının ne anlatmak istediği kaygısıyla büyümüş, benim gibi ÖSS nesilleri için son derece kafa karıştırıcı ve her türlü yoruma kapalı bir sergiydi ya da hepsine açık.
Picasso’yu, sade ve karmaşık çizim stiliyle anlamak güç.
İncelediğim tabloyu ya sadece gözümün değdiği kadar algılayacak ya da anlam deryasına mayosuz dalacaktım.
Aslında her ikisini de yapmadım sanırım.
Kendi stilini başlatıp bitiren bir ressam, insanın kafasını sadece bir temayla karıştırabilirdi veya “Bu muymuş yahu Picasso dedikleri” tepkisini alabilirdi.
Senelerdir aynı tabloları gezen birinin soğuk kanlılığını ve ilk defa Picasso denen dehanın eserlerini yakından inceleyen bir Anadolu genci rolünü karıştırıp, ortaya alelade bir tepki çıkardığımı söylemeliyim.
Bir alt katta, Picasso’nun tablolarını nasıl ortaya çıkardığını, kendi oynadığı “Picasso’nun Gizemi” adlı kısa filmden de seyredince; balıktan, insan sonra her ikisinden tavuk; son olarak, üçünden vazo çizmek fikrinin nasıl oluştuğunu daha net mi anladım? Tabii ki hayır.
Mesele şu ki ihtimaller çok fazlaydı:
-Her birini diğerinden türetti
-Hiçbirinin birbiriyle alakası yoktu
-Hepsi balıktı
-Balık değil, resimdi


Aynı müzede “Hipodrom/İstanbul’un Tarih Sahnesi” isimli sergiyi de gezdim, ancak Picasso’nun “SUITE VOLLARD” isimli sergisinin etkisini daha şiddetli gösterdiğini söylemeliyim.
Kabartma veya çizim tekniğinden öte, tablolarında ortaya attığı fikirlerle, tarihin yutamayacağı bir deha olan bu gizemli beyefendinin bir sürü sergisini daha göreceğime eminim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum filan...